İnsanlık küçük bir canlının var oluşu ile başlamış ve her geçen gün bizden küçük canlıları araştırmak için savunucular ve araştırmacılar var olmuştur. İnsanlık her zaman kendini önemli hissetmek istemiştir ve bunun için araştırmıştır. Evrende teleskobun ardında ne kadar küçüksek, mikroskobun ardında ki dünyada o kadar büyüğüz. İşte bu yazının temel amacı insanın varoluşunun temeli olan hücre biyolojisinin kısa tarihidir.
Biyolojinin Başlangıcı
Biyoloji tam olarak denilmese de tarih boyunca Mezopotamya’dan başlayarak günümüz dünyasına kadar bir çok isimle tanımışızdır bu bilimi. Sümerliler, Hititliler, Mısır, Antik Yunan, Roma, Osmanlı, Doğu Asya Ülkeleri, İslam Ülkeleri, Rönesans Dönemi Avrupa gibi günümüze kadar bir çok uygarlık bilimle, biyoloji ile uğraşmış ve farklı isimlerle tanımışlardır. Hepsinin ortak noktaları vardı. Bunlar: varoluş kaygısı, beslenme, sağlık ve hayatta kalabilme çabalarıydı. Ve her geçen gün gelişen bilim sayesinde bu ortak noktaların amaçladıkları hedefler gerçekleşmiştir.
Günümüzde elde edilen bilgilerin ışığında dünya 4.5 milyon yıl önce var olmuştu. Canlılık ise 250 milyon önce başlamıştı. İlk canlı oluşumu koaservatlardır. Bu canlılar bilinen ilk mikroorganizmalardır. Daha sonra bu mikroorganizmalar dışında farklı yaşam formları oluşmaya başladı ve böylece yaşam ilk adımlarını atmış oldu. Çok hücreli canlıların oluşumundan sonra bilinen hayvanların ilkel yaşam formları oluştu. Tabi günümüze kadar bu canlılar gelemediler. Büyük yok oluşlar sonucu yaşam sürekli yenilendi ve insanlık tarihine dair kalıntıların ışığında 25.000 yıl önce yaşamış olan modern insanlara ulaşıldı.
Biyolojiyi Tanıyan Uygarlıklar
Modern insanlar belli bir zaman sonra yaşamın daha kolay olduğu yaşam alanlarına göç etmeye başladılar. Bu olay medeniyetleri peşinden getirmiştir. Medeniyetler sürekli olarak insanlığın yararı için çabalamıştır. Medeniyetler hakkında ise tam bilgi edinebildiğimiz zaman Sümerlilerin 4000 yıl önce bulduğu 600 kelimelik Gılgamış destanında kullanılan yazı dili idi. Ancak incelen kazı çalışmaları sonucu insanları daha eski uğraşlarıyla karşılaşmamızı sağlamıştır.
10.000 yıl önce ilk fermantasyon girişimleri bulunmuştu. Tabi bu durum belli bir biyoloji bilgisi gerektirir fakat bu dönemde biyoloji olarak geçmez. Daha sonrada medeniyetlerin mikrop ve virüslerle tanıştıklarını görüyoruz. Bu mikroorganizmalara isim vermek yerine insan vücuduna girmiş cin, şeytan, kötü ruh olarak adlandırdılar. Bunun için bir çok bitkisel ilaçlar kullandılar. Gene bu durum biyoloji olarak diye değil tıp başlığı altında incelenmeye alındı. Sümerler, Hititler, Asurlular gibi uygarlıklarda tıp alanında biyoloji ve mikroorganizmalarla karşılaşıldı.
Antik Mısırda bu süreç daha farklı işledi. Tıp alanında gözlemlerini çok iyi yaparlardı. Bunun dışında safra kesesi, kalın bağırsak ve mide gibi rahatsızlıklar için tedavi geliştirmişlerdi. Ancak Antik Mısır’da asıl ilgi çeken konu mumyalamaydı. Mumyalama için belli temel biyoloji ve kimya bilgisi ellerinde olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü mumyalama için hangi organların çürüyebileceğini bilmek ve vücudu korumak için kullanılması gereken kimyasallar hakkında bilgi gerekmekteydi.
Antik Yunan’da ise din oluşumundan önce, insanların bilimi kullanarak felsefe yaptığını gözlemliyoruz. Bu bilgiler genel olarak bize yenilenerek gelmiştir. Antik Yunan filozoflarına göre her şey dört elementten oluşmaktaydı. Bu elementler; su, toprak, hava ve ateşti. Bu fikrin yanı sıra atomculuk görüşü de görülmüştür. Atomculuk görüşü dönemin sahip olduğu görüşlerin ortak noktası olarak görebiliriz. Bu görüşün kurucusu Leukippos’tur. Leukippos’un görüşüne göre: Her şey gözle görülemeyecek ve daha fazla bölünemeyecek kadar küçük atomlardan yapılmıştı. Bu fikir dışında Leukippos daha karmaşıktı bu yüzden Demokritos daha sistematik bir şekilde atomculuk görüşünü savunduğu için öne Demokritos çıkmaktadır. İşte bu fikir hücrenin en küçük yapı taşı olan Atom kuramının M.Ö. 450’li yıllarda başladığını göstermektedir.
Bilimin ilk adımları atılan ve somutlaşan bu dönemde gözle görülemeyen hücrelerin bile oluşumunu sağlayan atom fikri atılmış ve bu fikir desteklenerek açıklamıştır filozoflar. Aristotales, Platon, Theophrastus, Herophilus gibi yunan bilim insanları biyoloji için botanik, anatomi ve tıp alanında bir çok katkıda bulunmuşlardır. Hatta evrim temellerini Antik Yunan’da başladığını bazı filozofların açıklamalarında görüyoruz.
Hücre ve İnançlar
Bu süreçten sonra insanların yaratılışlarını öğrenme çabalarını gözlemliyoruz ve bu durumda devreye inançlar giriyor. Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran-ı Kerim gibi kadim dinlerin kitaplarında yaratılış konusuna değindiği görülmüştür. Tevrat, Zebur ve İncil’de yaratılışa kısa değinilmişken Kuran’da hücre farklı sıfatlarda görülmekteydi. Dönem koşullarına göre bu bilgiler bilim dünyasına büyük etkisi olmuştur. Kuran’da geçen nutfe kelimesi erkek spermi anlamına gelmekteydi. Alaka ise döllenmiş anlamına gelmektedir. Bu kelimelerin geçtiği ayetler dışında kuranda insanın iki yuvarlağın ayrılarak oluşumunu da anlatmaktadır.
Hücrenin Tanınması ve İlerlemesi
Orta Asya’da ortaya çıkan bilim insanları ve evliya döneminde yaratılış adı altında biyoloji için çok büyük gelişmeler oluşmaya başlamıştır. Bu dönem İslam ve Türk dünyası için altın çağ olarak anlatılmaktadır. İbni Sina, Ebu Bekir er- Razi, İbnül Heysem, Biruni gibi büyük islam alimleri yaratılış amacı, yaratılış, ve nerden geldik gibi sorulara cevap aramış bu alimler biyoloji alanında da bir çok katkıda bulunmuşlardır. 9. – 13. Yy. arasında yaşamış Akşemseddin mikroorganizmaları daha farklı tanımlamıştır. Bir diğer önemli isim ise İbni Sina’dır. İbni Sina fi’t-Tıbb kitabında biyoloji ve tıp alanında önemli çalışmalar yapmıştır.16.-17. YY’da yaşamış olan İbnül Heysem optik alanında çok önemli çalışmaları olmuştur. Hücre Osmanlıda tıp ve biyoloji dışında ilm-i ensac dersleri adı altında incelenmiş ve eğitimi verilmiştir. Bu dönemde Osmanlı da hücre hakkında bir çok kitap yayınlanmıştır.
Aynı zamanda Orta Çağ Avrupası bu gelişmeleri çok güzel takip etmişler ve biyoloji bilimini ve hücre için daha fazla çalışmalara başlamışlardır. Galen’in görüşlerini kabul eden orta çağ insanları Salonor’da kurulan ilk medikal okulunda kanser teşhis edilmiştir. Tabi ki bu dönemde veba, kolera gibi hastalıklarla uğraşan bilim insanları biyoloji, hücre ve ilaç üretimine önem vermiş ve her zaman bu bilimi geliştirmişlerdir. Bu dönemde Mikroskopların temelini oluşturan ilk basit büyütecin Roger Bacon (1214-1294) tarafından yapıldığı ve bazı objelerin incelendiği bilinmektedir. Böylece biyoloji ve hücre bilgisi için en önemli temeller atılmıştır.
Rönesans dönemi Avrupa’sında bilim ve tıp daha çok ilerleme kat etmeye başlamıştır. Bu dönemden önce insanları mikropların şeytan ve cinlerin vücuda girdiği teorisine karşı çıkmaya başlamışlardır. Bu dönemde ise baş edilen suçiçeği, kızamık, tifo gibi hastalıkların araştırmalarında mikrop terimi ile karşılaşılmıştır. Fracastorius 1478-1553 yılları arasında bulaşıcı hastalıkların mikroplar (Seminaria morbi), doğrudan temas ile hiçbir değişiklik olmadan aktarıldığı bilgisini savundu. Böylece mikrop ile resmi olarak karşılaşıldı. Daha sonra Von Plenciz (1762), Fracastorius’un fikirlerini ve öne sürdğü bilgileri kabullenerek hastalıkların küçük ve görünmez yaratıkların sayesinde bulaşabileceğini öne sürdü.
Kısaca…
Bütün anlatılanları toparlamak gerekirse, uygarlıkların temellerinin araştırılmasında bir çok araştırma yapmışlardır. M.Ö. II. Yüzyılda başlayan biyoloji çalışmaları, Roma, Mısır, Mezapotamya, Antik Yunan, İslami Bilim Adamları, Rönesans döneminden günümüze kadar gelişerek gelmiştir. Biyoloji terimi bilim dünyasında tam olarak 1802 yılında kullanmaya başlamıştır. Bu tarihten sonra günümüz modern biyolojinin temelleri atılmış oldu. Biyolojinin temelini oluşturan hücre teoremi ayrıca yaşamın ve yaratılışın temelini de oluşturmaktadır. Yüzyıllar boyu yapılan araştırmaların temelinde bulunan ve gizli kahraman olan hücre geç bulunmuş olsa da modern biyoloji için en büyük adımlardan biri idi.
İnsan her zaman araştırmayı sevmiştir. Öğrenmek için çabalamıştır. İlk önce kendinden büyük olan evreni araştırarak ne kadar değersiz olduğunu hissetmiştir. Daha sonra yaratılışını merak ederek kendinden küçük varlıkları görerek ne kadar değerli ve mucizevi olduğunu görmüştür. İnsan hep araştırmıştır, öğrenmiştir ve hala öğrenmeye devam etmektedir. Sizlere bu yazıda insanın yaratılışını, varoluşu ararken hücreyi nasıl bulduklarını ve hücre biyolojisinin kısa tarihini anlattım. Evrende her şey bir düzen içerisinde birbiriyle alakalıdır. Bizler bunları sonradan keşfettiğimiz için şaşırırız bunca bilgiye.
Kaynaklar
- Mehmet Sağlam- Milattan Önceki Dünya Tarihi/ Blogcu.com/2007
- Muazzez İlmiye Çığ’dan Mektup Var/ Mart 2018/Sümerlilerde Tıp
- Filozoflar Ve Düşündüren Sözleri/ Romalılar Döneminde Bilim
- Betül Kocaadam, Nilüfer Acar Tek/The Historical Processes of Bread, Beer, Wine (Saccharomyces Cerevisiae) and Yogurt/ Gazi Üniversitesi
- com/İnsanın en uzak atası
- Uğur Erözkan/ Evrim sürecinde yaşanan 5 kitlesel yok oluş/17 Eylül 2018
- Arslanoğlu, İ., 2001, Kültür ve Medeniyet Kavramları, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 15, Gazi Üniversitesi, Ankara, s:247
- MSN Encarta Ansiklopedisi. Sümerler. 30 Kasım 2008.
- Muazzez İlmiye Çığ’dan Mektup Var/ Mart 2018/Hititlilerde Tıp
- Caner Taslaman- Evrim Teorisi Felsefesi ve Tanrı
- Tevrat,Zebur,İncil
- Ömer Çelakıl/Kur’an ve Mucizeleri(Röpörtaj)
- Kuran’ı Kerim
- İsmail ÇOLAK, Kategoriler- 183.syf./ Akşemseddin ve Mikrop
- İbna Sina Fıt- Tıb
- İsmail Yakıt ve Nejdet Durak, İslam’da Bilim Tarihi,Tuğra Matbaası, Isparta (2002), s. 155.
- Ramazan KARAKALE/ İlkçağda Atom
- Modern Mikrobiyoloji/biolibretext.com
- Modern Mikrobiyology.org/ilk çağlar/mikroskobun geliştirilmesi/modern biyoloji
- Seyyid Hüseyin Nasr, İslam ve İlim, 56.
- Akşemseddin Madde’ül Hayat syf 51-52
- Malumatı Fenniye (Osmanlı Arşivleri 1323)
- Science and Library in the Ancient Age/ Hasan Sacit Keseroğlu* ve Güler Demir
- Arapça Yazı-Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi • Temmuz-Eylül 2014’den alıntıdır