İnsanoğulu yeni bir Dünya arayışına başladığından beri bir çoğumuz makul adaylardan sayılan Venüs‘ün adını mutlaka duymuşuzdur. Bu durumun en büyük sebeplerinden biri, iki yaşlı gezegenin benzer yapıtaşlarından oluşuyor olması ve çeşitli su formlarını barındırmaları olmakla birlikte , ikinci bir sebep ise ortak bir geçmişin izlerini taşıyor olmaları…
Yaklaşık olarak Dünya’mızın boyutlarında olan Venüs, Güneş’e oldukça yakındır ve çok uzun zamandır galaksimizdeki en yakın akrabamız olarak bilinir. Öyle ki zamanında Venüs‘e fırlatılan ilk uyduların orada bir yaşam belirtisi bulacağına kesin gözüyle bakılmaktaydı.
1962’de Venüs’e ilk ziyaret için yola çıkan Mariner 1 ‘in şansı pek yaver gitmedi ve yolculuğun başında imha edilmek zorunda kalındı. Ardından Mariner 2 yarım kalan görevi tamamlamak için uğurlandı. Yolculuğu üç buçuk ay sürdü ve çokça bilgi topladı; Venüs pek misafirperver olmamakla birlikte oldukça sıcak bir gezegendi(482 santigrat derece), Dünya’nın doksan katı kadar yüzey basıncına sahipti ve atmosferin neredeyse tamamı karbondioksitten oluşuyordu. Yani en yakın akrabamız cehennemden farksızdı.
Peki ama evimize bu kadar benzeyen bir yer nasıl bu kadar farklı olabilirdi? Araştırmacılar kolları sıvadı ve bu sorunun cevabı için çalışmaya başladı ,bir çok uzay aracı Venüs‘ün gizemini çözmek için yola çıktı: Venera 1 ve Venera 2 ile iletişim kaybedildi, Venera 3 yere çakıldı, Venera 4 atmosfere yuvarlandı…
Fakat Venüs’ten kolayca vazgeçilmedi, ilk denemelerden tam 14 yıl sonra Venera 9 sorunsuz bir iniş gerçekleştirdi ve ilk siyah beyaz fotoğrafını gönderdi.
Daha sonra bir çok çalışma daha yapıldı , bulgular şöyleydi; Venüs’ün atmosferinde garip şeyler oluyordu, gök gürlüyor, şimşekler çakıyordu. Çok sıcak ve yüksek karbondioksit içeren basınçlı bir atmosferi olmasına rağmen şöyle bir bakıldığında tuhaf bir şekilde bizim Dünya’mızı andırıyordu.
NASA 1978’ de Pioneer Projesi ile bulutların ve atmosferin kimyasal bileşimini çözmeyi hedefliyordu. Ve başarılı da oldu. Bulutların içinde hidrojenin farklı atomları tespit edildi. Hidrojenin farklı atomlarının oranı sıvı suyun basıncından etkilenir. Atomların ölçüm sonuçları inanılması güç şeyler söylüyordu; cehennem kadar sıcak ve kuru olan Venüs’te çok eskiden okyanuslar vardı…
Dünya’nın İkizi
‘’Venüs ve Dünya ikiz olarak doğdular ama kaderlerimiz bunlardan birini farklı kıldı: Venüs suyunu yitirirken bizim gezegenimizde suyun varlığı sürdü.Venüs’ün Güneş’e bizden daha yakın olması suyun sıvı halde var olmasını engelliyor. Iki gezegen arasındaki birçok farklılığın temelinde su kaybı olabilir.Dünya’ da su kayalar arasındaki kimyasal tepkimeler zinciri sayesinde atmosferdeki karbondioksiti yok ediyor. Bu tepkimeler Venüs’te gerçekleşemiyor. Su olmadığı için Venüs sürekli gaz pompalanan kapalı bir konteyner gibi ; yanardağlar karbon püskürtüyor ve bunu yok etmenin yolu olmadığından içindeki basınç daha da artıyor ve gezegen gittikçe ısınıyor. Venüs su kaybı yüzünden gemi azıya alınmış bir sera gibi’’
Çok eskiye dönüp, Venüs ve Dünya‘ya şöyle bir bakmak mümkün olmasada bilimin ışığında bu iki gezenin ortak bir tarihi olduğunu söyleyebiliriz. Şanslı olan ikize sahip olduğumuz için belki de en çok Dünya’ ya saygı borçluyuz .