BilimGenelMakalelerSağlık

Beynimizde Kaslarımız Gibi Yorulur Mu?

Google News Abone Ol

Kasların yorulması güç üretme kabiliyetlerinin azalması olarak tanımlanabilir.Kaslar yoğun bir etkinlik sırasında dinlenme durumuna göre 100 kat fazla enerji tüketir.Enerji ihtiyacını sağlayan kaynakların tükenmesi ve enerji elde edilen mekanizmalar sonucu oluşan maddelerin kas dokusunda birikmesi kasların yeterince kasılmasını engeller.Ancak kaslarımızın dayanıklılık sınırını belirleyen etkenler arasında beynimiz de var.Kaslara kasılma uyarısı sinir hücreleri aracılığı ile beyin tarafından gönderilir ve bu hücreler kasın kasılma sıklığını ve gücünü kontrol eder.Sinir hücreleri tarafından iletilen sinyallerin gücünün yeterli olmaması ya da sinyallerin kas hücrelerine ulaşamaması kasların yeterince kasılmamasına neden olur.Kaslarımızdaki yorgunluğun sebebi beynimizin yorulması olabilir.

Girdiğimiz bir sınav sonrasında ya da zor bir karar vermemiz gerektiğinde yani belirli bir konu üzerinde uzun süre düşündüğümüzde zihnen yorgun hissederiz.Biz böyle hissetsek de öğrenme soyut bir olay ya da durum değildir.Öğrenme ,beyindeki sinir hücreleri arasında kurulan protein zinciriyle gerçekleşir.Öğrenmenin sinir hücreleri arasında oluşan bağla ilgili oluşundan dolayı ,”Öğrenmenin sağlığa zararlı olduğu;genç beyinler üzerinde yıkıcı etki yaptığı;beynin dolduğu ”gibi düşüncelerin bilimsel dayanağı olmadığı söyleniyor. Beynimiz toplam vücut ağırlığımızın %2’sini oluşturmasına rağmen ,vücudumuzun harcadığı toplam enerjinin %20’sini kullanır.Yani beynimiz çok çalışan bir organımızdır.Araştırmalar karar verme süreçlerinde beynin daha fazla enerji harcadığını gösteriyor.İnsanlar belli bir konu üzerinde odaklandıklarında dışarıdan gelen diğer uyarıları görmezden gelme eğilimi gösteriyor.Bu nedenle bazı bilim insanları beynimizin de kaslarımız gibi çok çalıştığında daha verimsiz olmaya başladığını düşünüyor.

Beynin enerjisi Nedir?

Bu sorunun cevabı ise tabi ki oksijendir.Bildiğimiz gibi beyin vücudumuzun %2’si kadar bir ağırlığa sahip olduğu hâlde ,kana karışan oksijenin %20’sini kullanır.Bunun için aylarca aç,günlerce susuz kalabildiğimiz hâlde üç dakikadan fazla oksijensiz kalamayız.Kapıyı ve pencereyi kapatıp ,odamıza kapandıktan iki üç saat sonra başımız ağrır.Bunun nedeninin ,çok çalışmak olduğunu düşünürüz.Oysa asıl neden,odanın oksijeninin azalmış olmasıdır.Soğuk havalarda kapıları ve pencereleri sıkıca kapatıp yatağımıza gireriz.İki üç saat sonra odanın oksijeni zamanla azalır.Bir de alevle yanan ısınma aleti varsa oksijen daha çabuk tükenir.Bu durumdan ,başta beyin hücrelerimiz olmak üzere bütün vücudumuz olumsuz bir şekilde etkilenir.Oksijen eksikliği,beyin hücrelerinin zayıflayarak ölmesine neden olduğu gibi ,beyin hücrelerinin yeni bağlar oluşturmasını da zorlaştırmaktadır.Sonuç olarak ortaya hafıza zayıflığı ,konuşma zorluğu ve düşünme tembelliği çıkmaktadır.

Şule Kıyar

Konya da yaşamaktayım.Doğum tarihim 12.12.1997.Necmettin Erbakan Üniversitesi Biyoteknoloji Bölümü öğrencisiyim.Laboratuvar ortamlarına ve sağlık alanlarına çok meraklıyım.Gelişimde mantığı ön planda tutan ayrıca Canan DAGDEVİREN hayranıyım.Beni instagram sayfamdan takip edebilirsiniz :@sulekyr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir