Demire ve ahşaba ruhuyla şekil veren Türkiye’nin Da Vincisi İlhan Koman…
Soyutlama yeteneği sayesinde eserlerini bilim ve sanatın ahengiyle zenginleştirmiştir. Bronz, duralit, plastik… bu malzemeleri kendi iç dünyasında yorumlayıp kendi estetik perspektifi ile biçimlendirmiştir. Koman, sanata olan bakış açısını ‘İnsan her şeyin ölçüsü olduğu zaman şehir, gerçekten yaşanılır bir yer olacaktı…’ cümlesinde ifade etmiştir. Koman bu cümlesinden, sanatta ve sosyal hayatta ölçü ilkesinin ne kadar önemli olduğunu vurgular. Koman’ın sanatsal zenginliğine, iç içe geçmiş objelerle konstrüktif etkinin yanında geometrik kullanımı örnek verilir. Koman bu zenginliği, eserlerini paylaştığı hedef kitleyle etkileşim kurarak güçlendirmiştir. Koman sevgiyi ve kucaklaşmayı Akdeniz’in kendi duygu dünyasında estirdiği rüzgardan hareketle dile getirmiştir. Eserlerinde bilim ve sanat armonisini sunan Koman, özgün sanat üslubu ile ortaya koyduğu eserleri sayesinde Türk heykeltıraş sanatının kilometre taşlarından biri olmuştur.
İlhan Koman Kimdir?
İlhan Koman, 1921 yılında Edirne’de dünyaya gelmiştir. Sanata olan ilgisi çocuklukta başlamıştır. Çocukken çivi ve demir parçaları ile küçük şeyler yapmaya çalışırmış, aynı zamanda mahallesindeki demirci atölyesinde çalışan ustaları izlemekten zevk almıştır.
Sanatçı olma isteği, İstanbul ziyaretlerinde gördüğü ve seyre daldığı Haliç’teki vapurlarla başladı. Ardından Edirne Lisesi’ni bitirdikten sonra 1941’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne girdi. Bir yıl sonra ise heykel bölümüne geçiş yaptı. Bölümünü değiştirmesindeki neden ise antik heykellerden kopya ettiği ve süsleme çalışmaları fark edilmeyecek gibi değildi. 1945’te okulu birincilikle bitirirken Koman, Rudolf Belling’in öğrencisiydi.
1947 yılında Milli Eğitim Bakanlığının açtığı sınav ile burslu olarak Paris’e gitti. Burada atölyede aldığı eğitimden çok memnun olmadı. Nedeni ise klasik eğitimi Akademi’de almıştı. Paris Louvre ve Rodin Müzesi Koman’a daha çok ilham kaynağı olmuştur. Louvren Müzesi’ndeki yaptığı çalışmalar sırasında Mısır ve Mezopotamya onun yaptığı eserlere şekil verdi. Ardından 1948 yılında ilk sergisini Paris’te açtı. Mecburi görevle tekrar Türkiye’ye dönüş yapmadan önce Meliha Kaptana ile evlendi.
Türkiye’ye döner dönmez İstanbul Güzel Sanatlar Akademisin de göreve başladı. Burada kendi şahsına ait işler yapmaya başladı. Anıtkabir Heykel Yarışmasında, Şeref Holün’e çıkan merdivenlerin sağındaki kabartma kompozisyonu ile birinciliği aldı. Daha sonra Anıtkabir’in çıkış merdivenlerinin doğu kanadını etkilendiği akımların düşüncelerini birbiri ile yoğurarak süsledi. Sadi Öziş ve Şadi Çalık ile Karametal isimli mobilya atölyesini kurdu. Türk Grup Esassı Ali Hadi Bara, Şadi Öziş ve Mimar Tarık Carım ile bir araya gelerek kurdular. Bu grup resim, heykel ve mimarinin iş birliğini savunuyordu.
1958’da Mimar Ralph Erskine daveti üzerine İşveç’e gitti. Ardından tamamen burada yaşamaya karar verdi ve 1959’da İsveç’e yerleşti. 1967 ise Stockholm Uygulamalı Sanatlar Okulu’na öğretim görevlisi olarak başladı. İsveç’te iki yarışmada birincilik elde etti. Sundsvall’da biri alan düzenlemesi yarışması, diğeri ise 1970 yılında Örebro Belediye Sarayı önüne koyulacak heykel yarışmasında da birincilik kazandı.
Koman, 1986’da İsveç’in başkenti Stockholm’de 65 yaşında hayatını kaybetti. Özgürlüğüne ve sanatına düşkündü. Tüm hayatını bu ilkeler üzerinden sürdürdü. Şunu vasiyet etmişti: Öldükten sonra bedeninin yakılıp küllerinin Baltık Deniz’i üzerine savrulmasıydı. İstediği gibi Koman’ın külleri Baltık Benizi’ne savruldu.
İlhan Koman’ın Sanat Anlayışı
Koman kendi sanat anlayışını şu şekilde özetlemektedir: ”Bir nesnenin sanat olması için has, öz, gerçek olması gerekir. Sanatta tek ölçü budur. Sanatın kopya, özenti, taklit olmayan, kendi kendine bir olay olması gerekir. Bu küçük veya büyük de olur, obje de eşya da olur, figüratif veya non figüratif de olur. Bütün sorun tek ve gerçek olmasıdır. Bir de Racinen’in sanatı tarifi vardır: Sanat hiçbir şeyden bir şey yapmaktır. Ben bazen çalışmamdan memnun olmayınca kendi kendine küfür ve alayla Racinen’in lafını tersyüz edip şimdi bir şeyden hiçbir şey yaptın be mübarek adam, derim. Aslında sanat, bence insanın bilinmeyene doğru çıktığı bir serüvendir, sanatçı devamlı kendisini yenileyebilmelidir…”
Evrensel bir sanat anlayışına sahipti. Heykelleri geometrik ve soyut ifadelerin izlerini taşır. 1963-1964 yılları arasındaki heykelleri dışa vurumcu soyut bir ifade yansıtır. 1965’ten sonraki eserleri ise lirik tarzda eserlerdir. Sonsuz adındaki eseri ise geometrik ve soyut anlayışlarının ortak bir kombinasyonudur. En ünlü eseri ise Leonardo’ya Selam Söyle adlı eseridir. Bu yapı Stockholm Mimarlık Yüksek Okulu’nun önünde bulunmaktadır.
Google, ilham verici heykeltıraş İlhan Koman için doodle hazırladı. Değerli sanatçının yaş günü için ona özel bir tasarımla doodle yaptı.
Leonardo’ya Selam
Bu çalışması sanat anlayışından bize ipuçları verir. İnsan bedenlerini üç çember içine alarak bir göndermede bulunmuştur. Şehrin boyut ve ölçülerinin, insan bedeninin oranlarına uymasını gerektiğini söyleyen Vitruvius’a göndermede bulunmaktadır. Koman, dördüncü eklediği çemberde, insan bedenini soyutlayarak barış işaretine dönüştürülmüştür. Koman’a göre insan her şeyin ölçüsü olduğu zaman kent, içinde yaşamaya değer bir yer olacaktır. Heykelin düşüncesinde soyutlama, insan ve mekanı hedef alır ve onları tarihinin içindeki geçici kimliklerinden sıyırır, sonsuzluğun içine götürür.
Akdeniz
Türkiye’de bilinen en önemli eseridir. Akdeniz Heykeli, dalgalanan, titreşen deniz, kokulu bir ilahedir. Onu izleyerek önünden geçen seyircinin hareketiyle rüzgarda savrulmaya başlar. Yarısı metalden diğer yarısı ise boşluktan yapılmıştır. Bu yüzden içinde bulunduğu mekan onun bir parçasıdır. Koman, heykeli tasarladığı gibi renklendirememiştir. Nedeni ise maddi imkansızlıklardan kaynaklıdır. Heykel, şu anda Yapı Kredi Genel Müdürlüğü binasının önündedir.
Bilgilendirici ve güzel anlatımınız için çok teşekkürler Aynur Hanım🌺 Kaleminize sağlık…