BilimGenelMakaleler

Coğrafyaların Ruhu: Dil

Google News Abone Ol

Toplumları, ırkları daha da önemlisi insanlığı oluşturan en büyük etkenlerden biri dildir. Coğrafyaların ruhu olduğu anlatılan dil, insanlığın en büyük mucizesidir. Öyle ki insanı insan yapan bu özellik  sesli ya da sessiz olarak  insanın istediği şekli ile gerçekleşir. Çünkü insan en çok dille kendini anlatmaya ve aktarmaya çalışır. Dil öyle bir mucizedir ki tek bir ifadesi bile her şeye bedel olabilir. Daha önce dilin kaynağından bahsetmiştik. Bu yazıda sizlere dilin nasıl ortaya çıktığı, seslerin fark edilişi, dillerin dağılışı ve dünyada ki dillerden söz edeceğiz.

İlk Seslerin Fark Edilişi ve Diller

Günümüzde insanlar iletişime geçebilmek için öncelikle sesleri kullanmaktadır. Peki insanlar çıkarabildikleri sesleri ilk nasıl fark etti ve bunu nasıl kullanmaya başladı? Hala merak konusu olan ve insanın evrim sürecinde aydınlatılmaya beklenen noktalardan biridir. Bununla birlikte bilinen ilk insandan beri insanlar seslerini kullanmaya çalıştıkları ve bunu sesleri ilk iletişime geçmeye çalıştıkları zaman fark etmişlerdir. Bildiğimiz üzere insan taklit yeteneği yüksek bir canlıdır.

Bilinen ilk insanlık ve uygarlıklar incelendiğinde insanların iletişime geçebilmek için resim, alet edavat ve türlü bedensel yollara başvurduğu düşünüldü. Zamanla insanların artık kendilerini bu yöntemlerle anlatamadığı ve bir şekilde iletişimlerini ilerletme gerçeği ile yüzleştiler. Bu yüzleşme sonucunda insanlar, evrimsel süreçlerinin bir kısmında keşfettikleri  ses telleri  ile hayvanların taklit etmeye çalıştılar. Bunlar: kedi sesleri, kuş sesleri, tavuk ve büyük baş hayvan sesleri vb. sesler gibi…

Kullanılan sesler ve nesneleri ifadelendirme şekilleri ise zamanla konuşma yapısını oluştursa da kişiler arasında iletişim net bir şekilde sağlamamıştır. Ancak zamanla evrimleşen insan yapısı daha da karmaşık bir şekilde düşünmeye başlamıştır. Böylece insanlar yaptıkları eylemler içinde ifadeler ve kelimeler oluşturmuştur. Böylece eklemeler ve eylemlerin zamanını bildirmek için gramer yapısı oluşturmaya başlamıştır. Böylece dil diyebildiğimiz yapının temelleri atılmış ve oluşturulmuştur.

Coğrafyalara Göre Dillerin Dağılımı

İnsanlar göç etmeye ve seyahat etmeye başladıklarında gördükleri nesneleri adlandırma ihtiyacı duydular. Hiç görmedikleri yaban otlarına ya da hayvanlara her kabile farklı adlandırmada bulundu. Böylece diller farklılaşmaya başladı. Her kabile bulunduğu coğrafyaya ve taklit yeteneklerine göre oluşturduğu sesleri belli gramer yapıları ile destekleyerek kendi dil sistemlerini oluşturmaya başladı. Bu sayede her bölgenin ağzından çıkan cümle yapısı ve ses türde coğrafyaya göre değişmeye başlamıştır.

Yer ve konumun belirlediği sesler için şöyle bir örnek verebiliriz: Kutuplarda genel olarak kalın ve uğultu sesler çıkar bunun nedeni ise hava koşullarının sert ve basık olmasıdır aynı zaman içerisinde ekvatorda kihava koşulları yağışlı ve güneşlidir. Bu iki farklı yaşam tarzına sahip insanlar doğal olarak farklı kelimeler seçerek yaşam tarzlarını anlatacaktır. Örneğin ekvatorda yaşayan bir insan için ev kulübe iken kutuplarda yaşayan biri için iglolar oluyor. İki farklı coğrafi bölgenin yaşadığı ortam ve gördükleri hayvanlarda seslerini ve kullandıkları ifadeleri etkilemektedir. Böylece coğrafyalara göre kullanılan ses ve ifadelerin farklılığı, o bölgede ki farklı düşünce yapısıyla ortaya çıkan gramer ile diller farklılaşmaya başlamıştır.

Genel değerlendirme

Uygarlıklar, topluluklar, insanlar var olmak için bu mucizeyi kullandılar. Zamanla savaşlar, soyutlamalar ve dönemin dünyasına ayak uydurmak için unutulan diller oldu. Öyle ki bazı toplumlar antik yazıları, eski yazıları okuyamaz oldu. Bu durumlar ne kadar göz ardı edilse de insanlar bu durumda zorlanıyorlar. Kimi diller ise arkalarında hiç iz bırakmadan kayboldular. Coğrafyaların ruhu olan bu zenginlik zamanla azalmaktadır. Ne yazık ki insanlık bu gerçekle yüzleşmek zorunda kalıyor. İnsanların varoluşundan, çıkardıkları sesleri fark etmelerinden bu yana yüzlerce olan dil mucizesinde geriye kalanlara gözümüz gibi bakmalıyız. Çünkü insanlık var olmak için bu mucizeye her zaman ihtiyaç duyacaktır. Renklerin çeşitliliğine ne kadar ihtiyacımız varsa, dillerin çeşitliliğine de ihtiyacımız var. Unutmayın, ‘bir dil bir insan’ demektir.

Şeyma Ateş

Biruni Üniversitesi 3. sınıf Moleküler Biyoloji ve Genetik öğrencisiyim. Mühendislik fakültesinde okuduğumdan ötürü mühendislik derslerini de almaktayım. Bölümümü %100 İngilizce okuyorum. Ayrıca İstanbul Üniversitesi'nde AUZEF Laborant Veteriner Sağlık bölümü 2.sınıf öğrencisiyim. Arkeogenetik, genetik, antropoloji ve tıbbi genetik alanları hakkında araştırmalar yapıyorum. Bu yaptığım araştırmaları sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyarım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı